15 Şubat 2012 Çarşamba

HER HASTALIĞIN MANEVİ İLACI

Resulü Ekrem (s.a.v.)’ in şöyle buyurduğu rivayet edilir:


‘’ Cebrail Aleyhisselam bana öyle bir ilaç öğretti ki, o varken ne başka bir ilaca muhtaç olurum, ne de doktora ‘’


Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali
‘’ O ilaç nedir ey Allah’ ın Rasulü? Bizim ona ihtiyacımız vardır. ‘’ dediler.


‘’ Yağmur suyundan bir miktar su alınır. Üzerine Fatiha Suresi, İhlas Suresi, Felak Suresi, Nas Suresi ve Ayet’ el-Kürsi her biri yetmiş kere olmak üzere okunup, akşam sabah yedi gün o sudan içilirse, beni hak peygamber olarak gönderen Allah’ a yemin ederim, bana Cebrail dedi ki:


‘’ Bu sudan kim içerse, Allahü Teala onun vücudundan her türlü hastalığı giderir. Onu bütün hastalık ve sancılarından kurtarır. Kim o sudan karısına içirip onunla cima ederse Allah’ ın izniyle hamile kalır. Göz ağrısını, sihri giderir. Balgamı keser, göğüs ve diş ağrılarını ve çok yemek yemekten meydana gelen ağırlığı, susuzluğu, idrar tutukluğunu giderir. O kimse kan aldırmaya muhtaç olmaz. Bunun faydaları saymakla bitmez. ‘’
( Alıntıdır )
43 Things Tags: ,,, Technorati Tags: ,,,

13 Şubat 2012 Pazartesi

DUANIN GERİ ÇEVRİLMEDİĞİ YER VE ZAMANLAR

* Ezanla kamet arasında yapılan dualar
* Harp meydanında yapılan dualar
* Gece yarısından sonra yapıla dualar
* Yağmur yağarken yapılan dualar
* Kabe-i Muazzama görüldüğü zaman yapılan dualar
* Rüzgar eserken yapılan dualar
* Zeval vaktinde yapılan dualar
* Arefe günü yapılan dualar
* Recep ayının ilk gecesi yapılan dualar
* Şaban ayının onbeşinci gecesi yapılan dualar
* Cuma gecesi yapılan dualar
* Bayram gecelerinde yapılan dualar
* Ramazan ayında yapılan dualar
* Kur’ an-ı Kerim hatmedildiği zaman yapılan dualar
* Farz namazlarından sonra yapılan dualar
* İnsanların gaflet içinde bulunduğu sırada müminin duası
* Allah Teala’ dan başka kimsenin bulunmadığı ıssız yerlerde yapılan dualar
* Bütün arkadaşları kaçtığı halde düşmanın karşısında yalnız kalan kimsenin yaptığı dualar
* Allah korkusundan vücudun titrediği ve gözlerin yaşardığı zaman yapılan dualar
* Berat ve kandil gecelerinde yapılan dualar
* Seher vaktinde yapılan dualar
* Arafat’ ta yapılan dualar
* Müzdelife’ de yapılan dualar
* Mültezime ve Hacerül Esved’ de yapılan dualar
* Zemzem suyu içilirken yapılan dualar
Technorati Tags: ,, LiveJournal Tags: ,, 43 Things Tags: ,, BuzzNet Tags: ,,

12 Şubat 2012 Pazar

GUSÜL ABDESTİ NASIL ALINIR

Gusül, Allah'u Teâlâ'nın müslümanlar için emrettiği en önemli maddî-manevî temizlik biçimidir. Cenâb-ı Hak, "Eğer cünüb iseniz yıkanıp temizlenin" buyurmaktadır.Gusül, tepeden tırnağa kadar vücudun her tarafını hiçbir yer kuru kalmayacak şekilde yıkamaktır. Namaz için alınan abdest "küçük abdest" kabul edilerek, gusle "büyük abdest" veya "boy abdesti" adı  verilmektedir.
Guslün daha çok manevî bir temizleme aracı olduğu unutulmamalıdır. Çünkü vücudumuzun herhangi bir yerinde görünür bir pislik veya kir-pas olmasa bile cünüb olan kimsenin ibadetlerini yerine getirebilmesi için mutlaka gusletmesi gerekir. Ayrıca gerekli şartları  yerine getirilmeyen yıkanma, ne kadar itinalı yapılırsa yapılsın guslün yerine geçmez ve bununla cünüblükten kurtulmak mümkün olmaz. Cünüb olan kimse ilk fırsatta gusletmeye çalışmalıdır. Bu durumda ancak, içinde bulunduğu namaz vaktinin çıkmasına kadar müsaade vardır; daha fazla geciktirilmesi günâh kazanmasına sebep olur.


Gusül Ne Zaman Farzdır?
Erginlik çağına gelmiş her müslüman erkeğin ve kadının şu durumlarda boy abdesti alması farzdır.
1) Cünüplük; yani cinsî münasebet, ihtilam ve ne şekilde olursa olsun meninin (sperm) şehvetle vücut dışına çıkması.
2) Kadının âdet görmesi ve lohusalık hâlinin sona ermesi.

 
Guslün Farzları Nelerdir?
I) Ağza su alıp boğaza kadar çalkalamak.
2) Buruna su çekmek ve yıkamak.
3) Tepeden tırnağa bütün  vücudu yıkamak.

 
Gusüle Nasıl Niyet Edilir?
Gusülde niyet Şafii’de farz, Hanefi’de ise sünnettir. Niyet, kalpten geçen mana demektir. Bu itibarla, yıkanırken, “cünüplükten temizlenmeye niyet ettim” diye kalbinden geçirmesi dahi niyettir. Mutlaka diliyle de söylemesi gerekmez. Bu yüzden, denizin kenarından geçen kimse kaza ile suya düşse de bedeninin tümü ıslansa gusül yapmış kabul edilir. Niyet etmemiş olması gusle engel teşkil etmez. Yeter ki, bedeninde kuru yer kalmamış olsun. Yine de “niyet ettim cünüplükten temizlenmeye” demek şüpheden kurtulmaya sebeptir.
 
Gusül Abdesti Nasıl Alınır

- Gusletmek isteyen kimse önce besmele çekerek gusle niyet eder.
- Ellerini bileklerine kadar yıkar ve üzerinde yapışıp kurumuş bir şey varsa onları temizler.
- Sonra herhangi bir pislik olmasa bile avret yerlerini  ve uyluklarını yıkar.
- Sonra sağ avucu ile ağzına bolca su alarak iyice çalkalar; bunu üç defa tekrar eder; oruçlu değilse suyun boğazına ulaşmasını sağlar.
- Sonra yine sağ eli ile burnuna üç defa su çekerek iyice temizler.
- Bundan sonra namaz abdesti gibi bir abdest alır.
- Şayet yıkandığı yere su toplanıyorsa, ayaklan, abdest alırken değil gusülden çıkarken yıkar.
- Abdest aldıktan sonra, önce başına, sonra sırayla sağ ve sol omuzlarına üçer defa su döker.
- Her defasında vücudun her tarafını iyice oğuşturur. Hiçbir yerinin kuru kalmaması için dikkat eder. Bunun için saçlarının, sakallarının diplerine, küpe delikleri, oyluklar ve kaş diplerinin ıslanmasına, göbeğinin içine suyun ulaşmasını sağlar.
- Eğer vücudunun bir yerinde, herhangi bir yaradan dolayı ilaç veya sargı varsa ve fazla su bunlara  zarar verecekse, bunların üzerinden suyu hafifçe geçirmekle yetinir; bu da zarar verirse sadece eliyle üzerini mesheder.
 
Guslü Gerektirmeyen Haller
Henüz şehvet duygusu oluşmamış ve bulûğa ermemiş çocuğun cinsî yakınlaşmada bulunması. Tenâsül uzvundan şehvetle açık bir sıvı hâlinde meni akması. Cinsî bir şehvet duyulmasına rağmen meninin dışarıya çıkmaması. Şehvetten, başka bir şeyden (hastalık, heyecan vs.) dolayı meninin akması, kızın bekâretini gidermeyen cinsî bir yakınlaşma (çünkü kızlık zarı haşefenin sünnet yerine kadar girişini engeller). Bu gibi durumlarda gusül farz değildir.


Gusletmeleri Farz Olanların, Gusülsüz Olarak Yapmaları Caiz Olan Hususlar
Zikretmek; tesbih etmek; salât ve selâm getirmek Kur'an ayetlerini kelime kelime öğretmek Dua maksadıyla Kur'an'dan ayetler okumak Kelime-i şehâdet getirmek Kur'an'a bakmak Bitişik olmayan bir kap içerisinde bulunan mushafa dokunmak Uyumak (Cünübün abdest aldıktan sonra uyuması daha iyidir). Cünüp iken yemek yeneceği veya içileceği zaman elleri yıkamak ve ağzı çalkalamak gerekir. Bunların yanısıra, Ramazan'da cünüp olarak sabahlayan kimse veya gündüz uyuyarak ihtilam olan kimsenin orucu bozulmaz.
Flickr Tags: ,,,,, Technorati Tags: ,,,,, LiveJournal Tags: ,,,,





11 Şubat 2012 Cumartesi

ABDEST NASIL ALINIR


Abdest alırken niyet etmek
Abdest alırken ilk önce ‘ Niyet ettim ALLAH rızası için Abdest almaya ‘ denilerek niyet etmek gerekir.
1. Elleri 3 kez yıkamak
Eller en az 3 kez yıkanmalıdır.Elleri 1 kez yıkamak farzdır fakat üç kez yıkanması gerekir.Eğer su yetmeyecek kadar ise 1 kez yıkanabilir.Eller yıkanırken parmakta yüzükler varsa çıkarılmalıdır.Bunun sebebi, eğer yüzük takılı ise abdest suyu deriye gitmeyebilir.
2. Ağza 3 kez su vermek
Dolu dolu ağza 3 kez su verilip, yıkanmalıdır.Eğer ay ramazan ayı ise ağzımıza verdiğimiz suyu, hemen ağzımızın ucu ile alıp boşaltırız.Bunun sebebi, oruçlu olmamızdandır.Ağza su verilirken, sağ elin baş parmağı ile ağzın sağ tarafını, şahadet parmağı ile de sol tarafı mesh edilmelidir.
3. Burna 3 kez su vermek
Burna 3 kez sağ el ile su verilir, sol el ile de her su verildikçe sümkürmek gerekir.Dolayısı ile burun temizlenmiş olur.
4. Yüzü 3 kez yıkamak
Yüzü, tüy bitiminden, kulak yumuşağından ve çene altından itibaren 3 kez yıkamak gerekir.
5. Kolları 3 kez yıkamak
İlk başta sağ kol, sonra ise sol kol 3 kez yıkanır.Yıkama işlemi, avuca alınan su, kol ile dirsek bölümü arasında dökülerek tamamlanır.
6. Başı Mesh etmek
Kitaplar, Avuca alınan su ile başın dörtte biri mesh edilir der.Tekrar, şahadet parmakları veyahut küçük parmaklarla, kulaklar mesh edilir. Baş parmaklar ile de kulağın arka kısımı mesh edilir.
İki elin arka tarafları ıslatılıp, ense mesh edilir ve başı mesh etme işlemi biter.
7. Ayakları 3 kez yıkamak
Ayaklar topuklar, parmak araları ve dirseklere kadar 3 kez yıkanır.Yıkama işlemi sağ ile başlar, sol ile son bulur.

Technorati Tags: ,, Flickr Tags: ,, 43 Things Tags: ,,

10 Şubat 2012 Cuma

CUMA GÜNÜ OKUNACAK DUA

Lailahe illallah Cuma’nın sebebiyle, Muhammedün Resullullah gerek yüzün gölgesiyle dünya ve ahiret muradımı ver.
Melekler duasıyla, Ya vedüdüm, entel maksudum, Kulhüvellahü ehad, bin bir kere ya samed, cennet kapılarını aç, benim günahımdan geç.
Benim günahım varsada senin gibi halikim var. Muhammed Aleyhisselam dostum var.
İlahi kabre vardığım gece lütfeyle, yalnız kaldığım gece bilmediğimi bildir. Kabrimi nur ile doldur. Kevser şarabına daldır, ulu cemalini göster.
Gece gündüz yalvarırım sana dünya ve ahiret muradımı ver bana.
Rabbim Allah, fikrim zikrullah, kalbimin nuru Resullullah, evvelim Allah, ahirim Allah, La ilahe illallah Muhammedün Resullullah.
Cuma gibi günümüz var. İslam gibi dinimiz var. Muhammed gibi şahımız var. Allah dedim, dostum dedim, 99 ismine mühür vurdum, üstüne.
Sırrım sübhanım Allah, derdim dermanım Allah, gafil kuluna gam düşmüş, yetiş imdadımıza ya Muhammed.
Kulhüvellahü ehad, bin bir kere ya samed, ya Allah, ya Muhammed umarız senden şefaat.
Lailahe illallahtır özüm, Muhammed Mustafadır sözüm, ihlas-ı şerif ile yıkadım yüzüm. Ayetele kürsü için sen kabul eyle sözüm.
Bugün Cuma günüdür. Dinim İslam dinidir. Dinimin İslam dini olduğuna, yetmiş binin nısfına, mühürledim üstüne.
Lailahe illallah üç muradım var, biri cennet, bir ırmak diyarını görmek. Aç cemalini göster diyarını.
Ya Resullullah! Aman yarabbi ya rabbena her halimiz malumdur sana, gece gündüz yalvarırım sana. Her zaman sana muhtacım, cemalini göster bana.
Cennetine davet et Allahım kabrimizde rahatlık, sıratta selamet, tatlı canımız sana emanet, son nefesimizde selametler ihsan eyle.
Kabir suallerimiz ahsan eyle, cennetinle cemalini cümleyle beraber bana da nasip eyle.
Lailahe illallah selalar duası için, Muhammedün Resullullah arşı ala gölgesi için hastalara şifa, dertlilere deva, borçlulara edalar ihsan eyle Ya Rabbim.
Elif Allah, Nur Muhammed tez selamet.
Ya Celil, etme zelil, gönder delil. İlahi Yarabbi hacetimi rahmet deryasını ulaştır, duaya açılan elleri icabete eriştir.
Allahım senden başka kimsemiz yoktur. Lailahe illallah arşı alaya Muhammedün Resullullah şükür Mevlaya.
Yarabbi yarabbena her halim malumdur sana, cenneti alada cemalini göster bana.
Lailahe illallah günahlarımız af eyle, Muhammedün Resullullah makamımı nur eyle.
İlahi Yarabbi son nefesimde kendime malik olmadığım zaman bu duamı sana emanet ederim.
Selatü selaya yolladım Mevlaya, sen cümlemizin muradını ver gelecek Cuma’ya.
Lailahe illallah ve cellehü edası ile, Rabbim muradımızı ver melekler duası ile.
Lailahe illallah kalbimizi karartma, rızkımızı azaltma, kabrimizi, daraltma, senden başka kapı aratma, muhannete muhtaç etme.
Lailahe illallah imanla sabır, Muhammedün Resullullah azapsız kabir.
Allahım beni af eyle, her derdimi def eyle, rızkımızı bol eyle, kabrimizi nur eyle, sual meleklerinin cevabını muktedir eyle.
Evvelim Allah, ahirim Allah, kalbimde beytullah Lailahe illallah Muhammedün Resullullah. “Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhû ve rasûlühü” diyerek çene kapatmak nasip eyle Yarabbi.
Allahım şeytanın şerrinden, kabirdeki yılanlardan, çıyanlardan, ölümün dehşetinden, kabirin azabından, sıratın zulmetinden muhafaza eyle Allahım.
Ölümün hayırlısını, üç ayların birisini, Yasinin yarısını okurken ölmeyi nasip eyle Yarabbi.

9 Şubat 2012 Perşembe

MUCİZELER YARATAN DUA

AYET-EL KÜRSİ

OKUNUŞU: Allahülailahe illa hüvel hayyül kayyum,late'huzühu sinetün vela nevmün,lehu mafissemavati ve mafil ardı,men zelleziy yeşfe-u ındehu illa biiznih yalemü mabeyne eydiyhim vema halfehüm vela yühıtune bişey'in min ılmihı illa bimaşae,vesia kürsiyyühüssemavati vel'arda vela yeudühu hıfzuhüma vehüvel aliyyül azim.
MANASI: Ondan başka ilah olmayan Allah,hay ve ka
yyumdur(ezel ve ebedidir).O'nu uyuklama ve uyku tutmaz.Göklerde ve yerlerde olan şeyler O'nundur.İzni olmaksızın O'nun yanında şefaat eden yoktur.Halkın önünde ve arkasında olanı(istikbal ve maziyi) bilir.İnsanlar O'nun ilminden,O'nun isteğinden başkasını ihata edemezler.Kürsisi semaları ve yeri içine alır.Onların hıfzı O'nu (Cenab-ı Ecelli Ala'yı)yormaz.O,pek yüksek ve büyüktür.

AYETE-EL KÜRSİ'NİN FAZİLETİ

Allah'ın Resulü buyurdu:
"Bir Ayet-el Kürsi okumak bin ayet okumaya bedeldir."


Yine bir hadisi şerifte:
"Bir mü'min,Ayet'el Kürsi'yi okursa,Cenab-ı Ecelli ve Ala ervah-ı mü'mininin kabirlerini nurlandırır,vasi kılar.Okuyana da ecri azim verilir.Her harfi için bir melek halk olunur.Okuyan kimse için kıyamete kadar istiğfar ederler..."buyurdu.
 

Resulüllah Efendimiz:
"Muhakkak Ayet'el Kürsi'nin lisanı vardır.Bir mü'min Ayet'el Kürsi'yi okuduğunda,Arş-ı Ala'nın altında secdeye kapanır.Kendisini okuyanın Rabbül Aleminden affolunmasını ister..."buyurdu.
"Ayet'el Kürsi'de yedi kale vardır..."buyurmuşlardır.Hulusi kalple bir tane Ayet'el Kürsi okunursa,iç içe yedi tane kale içine girmiş kadar manevi kuvvet kazanılacağını Resulüllah Efendimizin bu hadisi şeriflerinden anlaşılmıştır.Daha fazla okuyanın durumunu buna göre kıyas etmelidir.Bu Ayet-i Kerime'nin hikmet,azamet ve esrarırından dolayıdır ki,Cenab-ı Fahri Alem (s.a.v.) e yetmiş bin melaike-i kiramla nazil olmuştur.
Resulü Ekrem:
"Kur'an'da en büyük ayet;Ayet'el Kürsi'dir.Bir kimse okursa Allah ona bir melek gönderir.Ertesi günü okurduğu saate kadar o kimsenin hasenatını yazar,seyyiatını mahveder.." buyurdu.
 

NAMAZDAN EVVEL AYET-EL KÜRSİ

Ayet'el Kürsi namazdan evvel okunursa,huzurla kılınır.Şeytan vesvese vermez.Ve yaklaşamaz.Ayet'el Kürsi'yi okuyanı, Allah Teala cümle kaza ve belalardan,tehlikelerden,şeytanın şerrinden muhafaza eder.Şeytanın yetmiş türlü tuzağı vardır.Eğer bunlardan Allah(C.C.)ya sığınıp Resulüllah Efendimiz'in öğrettiği dualar okunmazsa insanın imanını alırlar.
 

EVDEN ÇIKARKEN AYET-EL KÜRSİ

Resulüllah Efendimiz:
"Her kim evinden çıkarken Ayet'el Kürsi'yi okursa,evine dahil olana kadar Allah Teala'nın tahtı himayesindedir.Ayet'el Kürsi okunan eve otuz gün şeytan giremez,kırk gün sihirbaz erkek ve kadın giremez.Ya Ali(r.a.),Ayet'el Kürsi'yi çocuklarına,zevcelerine,komşularına bu ayeti öğret,bundan daha büyük bir ayet nazil olmadı.Bir kimse yatacağı vakit Ayet'el Kürsi'yi okursa,Allah Teala kendi nefsini,komşusunu,komşusunun komşusunu ,evinin etrafında bulunan evleri,her türlü fenalıktan emin kılar.Sözlerin efendisi Kur'an'dır.Kur'an'ın efendisi Sure-i Bakara'dır.Sure-i Bakara'nın efendisi ise Ayet'el Kürsi'dir..." buyurdu.
Diğer hadis-i şerifte:
"Her kim evinden dışarı çıktığında Ayet'el Kürsi'yi okursa,Cenab-ı Hak o kimse için yetmiş bin melaike vazifelendirir,onun için istiğfar ederler.Evine avdetinde de okursa Cenab- Hak o kulundan fakirliği kaldırır."
 
  
AYET'EL KÜRSİ'Yİ ÜZERİNDE TAŞISA

Eğer bir kimse Ayet'el Kürsi'yi üzerinde taşırsa Allah Teala'nın izniyle her türlü afat ve cinnilerin şerrinden korunur
SABAHLARI OKUMAK
Hz.Ömer buyuruyor:
"Bir kimse sabahleyin yatağından kalktığında,Ayet'el Kürsi'yi bir defa okursa,her okuyuşunda önüne,arkasına,sağına,soluna,altına,üstüne,içine sekizinci ile de kendini halka içine alırsa,o gün o kimseye hiç kimse zarar veremez.Evinin önünde kıyamet kopsa,haberi olmaz.Maddi ve manevi ne kadar kuvvete sahip olduğunu kendisi müşahede edecektir."


AYET-EL KÜRSİ'NİN ESRARI

Bir kimsenin,bir zalimin yanında haceti olur da ondan korkarsa,yanın agiderek Ayet'el Kürsi'yi okuyup"Ya hayyü ya kayyumü ya bediassemavatı vel ardı ya zel celali vel ikram" ve (Yarabbi,bu ayet-i kerime ve içindeki esma-ı ilahinin hürmetine bu zalimin dilini bağla,ağzını kilitle,hakkımda iyilikten başka birşey konuşmasın) der de zalimin yanına girerse,Cenab-ı Hak o zalimi dilsiz kılar.Allah Teala'nın izni ile ondan zarar gelmez.
Kalp ağrısında ,nefes tutulmasında,ciğer ve karın ağrılarında Ayet'el Kürsi'yi,temiz bir tabağa üçer defa yazar da temiz su ile yazıyı imha eder de içeceği vakit(Hangi dert için içiyorsa mesela karın ağrısında emin olmak için içiyorum)der içerse,Cenab-ı Allah Ayet'el Kürsi hürmetine o kimseyi o dertten şifaya kavuşturur.
Bir kimse Cuma günü ikindiden sonra Ayet'el Kürsi'yi ıssızbir yerde 17 defa okursa,daha evvel kendisinde olmayan haller oluşur.O anda dua etse,duası kabul olunur.
 

DİLEKLERİ GERÇEKLEŞTİREN DUA SALAT-I TEFRİCİYE

“Bir kimse, çok önemli bir işinin veya önemli bir dileğinin gerçekleşmesini, ya da üzerinde devam edip duran büyük bir belanın üzerinden çekilip gitmesi (kalkması) için “Salât-i Tefriciye”yi (4444) defa okuyup, bu mübarek Salâtü Selâm ile Yüce Peygamberimizi vesile edinse, hiç şüphe ve tereddüt yoktur ki, Yüce Allah, o kulunun istek ve muradının olması için hayırlı bir sebeb yaratır ve ona muradını verir.”

Salati Tefriciye

“Allâhumme salli salâten kâmileten ve sellim selâmen tâmmen alâ Seyyidinâ Muhammedinillezî tenhallü bihil ukadü ve tenfericu bihil-kürebü ve tukdâ bihil-havâicu ve tünâlü bihir-reğâibü ve hüsnül-havâtimi ve yustaskal ğamâmu bivechihil Kerîm ve alâ âlihî ve sahbihi fî külli lemhatin ve nefesin bi adedi külli ma’lûmin lek.”

Salati Tefriciye duasının anlamı
“Allahım! Bizim Efendimiz Muhammed’e (sav) kusursuz bir salât ve rahmet, mükemmel bir selâm ve selâmet vermeni diliyoruz. O Peygamber ki, onun hürmetine düğümler çözülür, sıkıntılar ve belalar onun hürmetine açılıp dağılır, hacet ve ihtiyaçlar onun hürmetine yerine getirilir. Maksatlara O’nun hürmetine ulaşılır, güzel sonuçlar O’nun hürmetine elde edilir. O’nun şerefli yüzü hürmetine bulutlardaki yağmur istenilir, Allah’ım, onun ehl-i beytine, ashabına da her göz kırpacak kadar zamanda (her an, saniye) her nefes alacak zamanda sana malum olan varlıklar sayısınca salât et.”

YASİN SURESİNİN ANLAMI

1. Yâ-sîn.

2. Kur’ân hikmettir.

3. Kesinlikledir ki, sen gönderilen Rasûlerdensin

4. Sirati mustakîm üzerindesin.

5. Azîz ve Rahîm indinden inzal olmustur (Kur’ân)

6. Atalari korkutulmamis olan ve bu yüzden gaflet içinde kalan bir kavmi uyarasin diye inzâl olandir.

7. Andolsun ki ekseriyetiniz üzerinde hakkin hükmü vardir. Iman etmezler.

8. Biz bunlarin boyunlarina, çenelerine kadar boyunduruk vurduk, bu yüzden dikbaslilardir.

9. Biz onlarin önlerine, arkalarina sedler koyduk. Gözlerini bagladik. Artik onlar göremezler.

10. Onlari uyarsan da, uyarmasan da iman etmezler.

11. Sen yanliz kabul edenleri, zikre uyanlari ve Rahmân’dan hasyet duyanlari gayblari ile uyarabilirsin. Onlari bagislanma ve sonsuz ecir ile müjdele.

12. Kesinlikle biziz ölüleri dirilten; onlarin bütün fiillerini, biraktiklari her izi, yazariz. Biz her seyi apaçik bir sekilde bir kitapta kayda geçmisizdir.

13. O yerlesim bölgesinin halkini hatirlat, ki onlara Resûller gelmisti.

14. Hani, biz o halka, iki Resûl göndermistik, ki onlarin ikisini de yalanci saymislardi da, bir üçüncüsüyle desteklemistik. Onlar hep beraber "Biz size gönderilmis elçileriz" dediler.

15. Dediler; "siz de bizim mislimiz üzere beserden baska bir sey degilsiniz. Rahman bir sey inzal etmemistir." Hem siz, sirf yalan söylüyorsunuz.

16. Dediler (resûller); Rabbimiz bilendir, elbette biz size gönderilmis Resûlleriz.

17. Bize düsen size açik seçik tebligde bulunmaktir.

18. Siz bize ugursuzluk getirdiniz; vazgeçmezseniz, sizi taslariz ve bizden azaba yolaçacak olaylarla karsilasirsiniz.

19. Ugursuzluk kendinizdendir, dediler (resûller). Tavsiyelerimizi ugursuzluk diye mi anliyorsunuz. Hayir, siz haddi asan bir topluluksunuz.

20. Sehrin bir ucundan kosarak gelen adam seslendi: Ey kavmim, Resûllere uyun!..

21. Sizden bir karsilik istemeyen, hidâyet üzere olanlara uyun.

22. Nasil kulluk etmem ki beni bu sekilde yaratan Allâh'a; ki O'na döneceksiniz.

23. Tanrilar mi edinmemi istiyorsunuz!.. Rahman bana bir zarar dilerse, benim için sefaâtleri faydasizdir, beni kurtaramazlar.

24. Tanri edinirsem, kesinlikle açik seçik sapmis olurum.

25. Muhakkak ben rabbinize iman ettim. Bunu duyun.

26. Ona, cennete gir, denildi. Keske kavmim bileydi, dedi.

27. Rabbimin beni bagisladigini ve ikrâm görenlerden oldugumu.

28.Ondan sonra kavminin üzerine gökten asker indirmedik; indirecek de degildik.

29. Onlara bir sayha yetti!.. Bir anda yok oldular.

30. Ne yazik su kullara ki, onlara bir peygamber geldiginde, onunla alay ederler.

31. Görmüyorlar mi, kendilerinden önce biz nice nesiller helâk ettik, peygamberleri degerlendirmedikleri için; ki onlarin geri dönüsü sözkonusu degildir.

32. Onlarin hepsi de huzurumuza getirileceklerdir.

33. Su ölü toprak onlara bir ibrettir!.. Onu canlandirir, taneler yetistiririz de yerler.

34. Hurmaliklardan, baglardan bahçeler yarattik; pinarlar fiskirttik.

35.Bunlarin meyvalarindan ve ürettiklerinden yesinler diye. Sükretmiyecekler mi?

36. Yerden olusan seylerden, nefislerinden ve daha bilmedikleri seylerden çiftleri yaratan Allâh subhandir.

37. Gece de onlar için bir ibrettir. Gündüzün isigini çektigimizde zulmet içinde kalirlar.

38. Günes de yörüngesinde istikrarlidir. Bu Azîz ve Alîm olanin degerlendirisidir.

39. Aya da bir yörünge takdir ettik. O bu yörüngede ilerlerken egri hurma dali gibi görünür.

40. Ne günes aya yetisir ne de gece - gündüz ayni anda olusur. Hepsi de kendi yörüngelerinde dönerler.

41. Onlarin evlâdlariyla dolu gemilerin tasinmalari da bir ibrettir.

42. Ve daha bunun gibi binecekleri nice seyleri yarattik.

43.Dilemis olsaydik onlari batirirdik da, ne kimse yardimlarina kosabilirdi, ne de kurtulabilirlerdi.

44. Ancak bir rahmet olarak bir zamana kadar yasamalarini istedik.

45. Önünüzden ve arkanizdan korunun ki rahmete eresiniz, (dendiginde yüzçevirirler).

46. Onlara bir Allâh âyeti gönderilince, yüzçevirirler.

47. Onlara, Allâh’in size verdigi riziktan baskalarina da bagislayin dendiginde, gerçegi örtücüler, iman ehline -Allâh dileseydi onlara da verirdi. Siz aldaniyorsunuz, gerçegi göremiyorsunuz’ derler.

48. -Sözünüz dogru ise, ne zaman tehdidiniz yerine gelecek’, derler.

49. Onlarin bekledigi tek bir sayhadir ki, onlari birbirleriyle çekisirken götürüverir!..

50. Artik ne bir sey vasiyet edebilirler, ne de ailelerinin yanina dönebilirler.

51. Sûr üfürülür. Kabirlerinden çikarak Rablerinin hükmüne yönelirler.

52. Eyvah, bizi kabirlerimizden kim çikartti, derler. Rahmân’in vaadidir bu; ve Resûller gerçegi söylemistir.

53. O tek sayhadir, hepsi toplanip huzurumuzda olacaklardir.

54. Bugün hiç kimse haksizlikla karsilasmiyacak, sadece yaptiklarinin neticesine erecektir.

55. O gün cennetlikler nimetler içinde saadettedirler.

56. Kendileri de esleri de gölgeler altinda tahtlara yaslanmislardir.

57. Orada (yaptiklarinin) meyvalarina nâil olur, her istediklerini bulurlar.

58. Rahîm olan rabbin selâmeti üzerlerindedir.

59. Ey suçlular, bugün sizler bir tarafa ayrilin.

60. Ey Ademogullari, Seytana (cinlere) kulluk etmeyin!.. O size açik seçik düsmandir!..

61. Bana kulluga devam edin!.. Gerçek yol budur.

62. Andolsun ki onlar, içinizden pekçogunu gerçekten saptirmistir. Niçin aklinizi kullanmadiniz?..

63. Iste bu (yaptiginizin karsiligi) vaad olunan cehennemdir!..

64. Gerçegi örtmenizin karsiligi girin oraya!..

65. O günde, onlarin agizlarini mühürleriz; kazandiklarini elleri konusur ve ayaklari sehâdet eder de onlari yalanlar.

66. Dilersek gözlerini kör ederiz de, yolda kosusup kalirlar. Yolu nasil görürler ki?

67. Eger dileseydik, onlarin durduklari yerde kaliplarini degistirirdik, ne ileri gidebilirlerdi ne de geri!..

68. Kime uzun ömür verirsek, hayati basa dogru geriliyor. Akillarini kullanmazlar mi?..

69. O'na biz, siir ögretmedik ve yakismaz da! O apaçik zikir ve Kurân'dir;

70. Dirileri uyarir, gerçegi örtenlerin de karsiligini almalarini saglar!..

71. Onlar görmüyorlar mi, ellerimizin eseri olan davarlar yarattik, sahiplendiler.

72. Bu davarlari emirlerine verdik, kimine binerler, kimini yerler.

73. Bunlarda onlar için çesitli faydalar vardir, içerler; sükretmezler mi?..

74. Onlar Allahı bırakıp tanrı edindiler. Yardımı olur düşüncesiyle.

75. Asla yardim gelmez!.. Kendileri ona hazirlanmis ordu olurlar.

76. Laflari seni mahzûn etmesin!.. Biz onlarin içlerindekini de dislarindakini de iyi biliriz.

77. Insan, bir spermden yaratildigini görmüyor da bize düsmanliga kalkisiyor!..

78. Yaradilisini unutarak, -çürümüs bu kemikleri kim canlandirir’ diye misal getirdi!..

79. De ki; onlari ilk önce kim yarattiysa, O!.. Yaratmanin tüm sistemini O bilir!..

80. Size yesil agaçtan ates çikartan O’dur ki, bu atesle yakarsiniz!..

81. Göklerle yeri yaratan, bir benzerini daha yaratamaz mi? Elbette yaratir!.. Her seyi mükemmel bilir!..

82. Bir seyin olmasini irade etti mi, "OL" der ve o sey olur.

83. Herseyin orijinini elinde tutan Subhandir ki. O'na dönecekiniz.

YASİN-İ ŞERİF OKUMANIN FAYDALARI

Resulullah sallallahü teala aleyhi ve sellem efendimiz buyurmuşlardır ki:

"Her şeyin bir kalbi vardır kur'an'ın da kalbi yasin sure-i şerifesidir."


Peygamberimiz ( S.A.V. ) buyurdu:

*Misafir okursa, yolculuğunda yardım edilir

*Bekar okursa evlendirilir

*Sıkıntılı ve kederli kimse okursa sıkıntı ve kederden kurtulur

*Hapis okursa kurtulur

*Aç okursa doyar

*Korkan okursa korktuğundan emin olur

*Hasta okursa iyileşir

*Susuz okursa suya kanar

*Bir şey kaybeden okursa kaybettiği şeyi bulur

8 Şubat 2012 Çarşamba

NAMAZ KILMANIN FAYDALARI

1- Namaz ibâdetlerin en kıymetlisidir. Namaz kılmak, Allahü teâlânın büyüklüğünü düşünerek O'nun karşısında kendi küçüklüğünü anlamaktır. Kulun acizliğini, Rabbine itiraf etmesidir. Bunu anlayan kimse hep iyilik yapar. Hiç kötülük yapmaz. Her gün beş kere, Rabbinin huzurunda olduğuna niyet eden kimsenin kalbi tertemiz olur. Kimseye zarar vermemeye çalışır. Herkese iyilik yapmaya koşar.

2- Namaz, ruhun gıdasıdır. Namaz kılarken yapılması emir edilen her hareketin hem bedene ve hem de ruha sağladığı faydalar çoktur. Kusursuz kılınan namaz, insanı çirkin işlerden korur. Faydalı işlere alışkanlık kazandırır. Fakirlerden, muhtaçlardan karşılık beklemeksizin, onlara yardım etmeye alıştırır. Yaptığının karşılığını yalnız Allah'tan bekler.

3- Namaz için alınan abdest,insanın beden bakımından temiz olmasını sağladığı için evinin, iş yerinin mahallesinin, köyünün ve şehrinin de temiz tutulma sıra sağlar.

4- Namaz, insanı disiplinli bir hayata alıştım Namazın kazandırdığı bu alışkanlık, insanın bütün işlerinde hâkim olmakta ve böylece verimin ve basarının artmasına sebep olmaktadır. Sabahın erken saatlerinde namaza kalkan müslüman işine erken başlar, gün boyunca Allah'ını hatırlayarak emirlerine uymayı çalışır Rabbine olan bu bağlılığı, onu zararlı işlerden korur. Günün sonunda yatsı namazını kılıp bir günlük hayat muhasebesini yapar. Böylece düzenli ve tedbirli bir hayatı olur.

5- Camilerde cemaatla kılınan namaz ise, müslümanların kalblerini birbirine bağlar. Aralarındaki sevgiyi arttırır. Her vakitte, birbirlerine kardeş oldukların hatırlatır. Büyükler, küçüklere karşı merhametli olur Küçüklerin de büyüklere saygılı davranması öğretilir Zenginler fakirlere ve kuvvetliler zayıflara yardımcı olur. Hastalar, camide görülemeyince, evlerinde aranıp ziyaret edilir. 





ESMAÜ'L HÜSNA (ALLAHIN İSİMLERİ)

Esmaü'l Hüsna (Esmâ-i hüsnâ) "en güzel isimler demektir. en güzel isimler Allah Teâlâ'nındır. Cenaâb-ı Hakk'a ait olan pek çok isim mevcuttur; onların sayısını ancak kendisi bilir. Allah Teâlâ güzel issimlerinden bir kısmını Kur'an'da zikretmiş, bir kısmını Peygamber Efendimiz'e  (s.a.v) ve sevdiklerine bildirmiş, bir kısmını da kendi ilminde tutmuştur. Meşhur hadis-i şerifte bu isimlerden doksan dokuzu peş peşe sayılmıştır.

Her kim Allahın 99 ismini zikrederse kurtulmak istediği dertten kurtulur, dileğine nail olur.  


ALLAH' IN İSİMLERİ VE ANLAMLARI; 
  
ALLAH

Bu ism-i şerif, Cenâb-ı Hakk'ın has ismidir. Bu itibarla diğer isimlerin ifade ettiği bütün güzel vasıfları ve İlâhî sıfatları içine alır. Diğer isimler ise, yalnız kendi mânalarına delâlet ederler. Bu bakımdan Allah isminin yerini hiçbir isim tutamaz.


Bu isim, Allah'tan başkasına ne hakikaten ve ne de mecazen verilemez. Diğer isimlerin ise, Allah'tan başkasına isim olarak verilmesinde bir mahzur yoktur. İnsanlara Kadir, Celâl ismini vermek gibi. Yalnız bu isimlerin başına, insanlara izafe edildiklerinde, "kul" mânâsına gelen "abd" kelimesinin ilâvesi güzeldir. Abdülkadir ismi gibi...

er-RAHMÂN

Ezel'de bütün yaradılmışlar hakkında hayır ve rahmet irade buyuran;

Sevdiğini, sevmediğini ayırdetmiyerek bütün mahlûkatını sayısız nimetlere garkeden...

Hayatları için lüzumlu olan bütün rızıkları veren...

er-RAHÎM

Pek ziyade merhamet edici;

Verdiği nimetleri iyi kullananları daha büyük ve ebedî nimetler vermek suretiyle mükâfatlandırıcı...

Rahmân ism-i şerîfinden Allah Teâlâ'nın ezelde bütün mahlûkatı için hayır ve rahmet irade buyurduğu anlaşılır. Rahîm ism-i şerîfi ise, mahlûkatı arasında irade sahipleri, hususan mü'minler için rahmet-i İlâhiyyenin tecellisini ifade eder.

el-MELİK

Bütün mahlûkatın hakikî sâhibi ve mutlak hükümdârı...

Allah'ın, ne zâtında ve ne de sıfatında hiçbir varlığa ihtiyacı yoktur. Bilâkis herşey zâtında, sıfâtında, varlığında ve varlığının devamında O'na muhtaçtır. Bütün kâinatın hakikî sâhibi, mutlak hükümdârıdır.

el-KUDDÛS

Hatâdan, gafletten, aczden ve her türlü eksiklikten çok uzak ve pek temiz...

Allah, hissin idrâk ettiği, hayâlin tasavvur ettiği, vehmin tahayyül ettiği, fikrin tasarladığı her vasıftan münezzeh ve müberradır. O hatâdan, gafletten, acizden ve her türlü eksiklikten çok uzak ve pek temiz olandır. Bu bakımdan her türlü takdîse lâyıktır.

İnsan su'-i ihtiyârı karışmadığı müddetçe kâinatta fıtrî olarak bulunan umumî temizlik hakikatı da, Cenâb-ı Hakk'ın KUDDÛS isminin tecellîsidir.

esSELÂM

Her çeşit ârıza ve hâdiselerden sâlim kalan;

Her türlü tehlikelerden kullarını selâmete çıkaran;

Cennet'teki bahtiyar kullarına selâm eden...

Bu ism-i şerif, Kuddûs ismi ile yakın bir mânâ ifade etmekte ise de Selâm ismi, daha ziyade istikbale aittir. Yani, Cenâb-ı Hakk'ın gerek zâtı, gerek sıfatı ileride en ufak bir tegayyüre, bir değişikliğe, bir za'fa uğramaktan münezzehtir. O, ezelde nasılsa ebedde de öyledir.

el-MÜ'MİN

Gönüllerde îman ışığı yakan, uyandıran;

Kendine sığınanlara aman verip onları koruyan, rahatlandıran...

Allah Teâlâ, kalblere îman ve hidâyet bağışlayarak oralardan şübhe ve tereddüdleri kaldırmıştır.

Kendine sığınanlara aman verip korumuş, emniyetle rahatlandırmıştır.

el-MÜHEYMİN

Gözetici ve koruyucu...

Allah, yarattığı mahlûkatının amellerini, rızıklarını, ecellerini bilip muhafaza eder. Bütün varlığı görüp gözeten, yetiştirip varacağı noktaya ulaştıran ancak O'dur. Hiçbir zerre, hiçbir lâhza, Onun bu lûtuf ve âtıfetinden boş değildir.

el-AZÎZ

Mağlûb edilmesi mümkün olmayan galib.

Bu ism-i şerîf, kuvvet ve galebe mânâsına gelen İZZET kökünden gelir. Allah Teâlâ mutlak sûrette kuvvet ve galebe sâhibidir.

İzzet sıfatı, Kur'an'da birçok yerlerde azab âyetleri bahsinde gelmiştir. Fakat bu ism-i şerîfin yine birçok defa Hakîm ism-i şerîfi ile birleştiği görülür. Bunun mânası: Allah Teâlâ'nın kudreti galibdir, fakat hikmeti ile kötülerin cezasını te'hir eder, kötülük edip durmakta olan insanları cezalandırmakta acele etmez, demektir.

el-CEBBÂR

Kırılanları onaran, eksikleri tamamlayan;

Dilediğini zorla yaptırmaya muktedir olan...

Bu ism-i şerif cebir maddesindendir. Cebir, "kırık kemiği sarıp bitiştirmek, eksiği bütünlemek" mânasına geldiği gibi, "icbar etmek", yani, "zorla iş gördürmek" mânasına da gelir.

Bu mânaya göre Allah Teâlâ Cebbâr'dır. Yani, kırılanları onarır, eksikleri tamamlar, her türlü perişanlıkları düzeltir, yoluna kor.

Cebbâr'ın ikinci mânasına göre de; Allah Teâlâ kâinatın her noktasında ve her şey üzerinde dilediğini yaptırmağa muktedirdir. Hüküm ve iradesine karşı gelinmek ihtimali yoktur.

el-MÜTEKEBBİR

Her şeyde ve her hâdisede büyüklüğünü gösteren...

Büyüklük ve ululuk, ancak Allah'a mahsustur, varlığı ile yokluğu Allah'ın bir tek emrine ve iradesine bağlı bulunan kâinattan hiçbir mevcut, bu sıfatı takınamaz.

el-HÂLIK

Herşey'in varlığını ve varlığı boyunca görüp geçireceği halleri,

hâdiseleri tayin ve tesbit eden ve ona göre yaratan, yoktan vâr eden...

Bu ism-i şerîfin mânasında iki husus vardır:

1. Bir şey'in nasıl olacağını tayin ve takdir etmek,

2. O takdire uygun olarak o şey'i îcad etmek.

el-BÂRİ'

Eşyayı ve her şey'in âzâ ve cihazlarını birbirine uygun bir halde yaratan...

Her şey'in vücudu mütenasib, yani, âzası, hayat cihazları ve aslî unsurları keyfiyet ve kemmiyet bakımından birbirine münasib olarak yaratıldığı gibi, hizmeti ve faydası da umumî âhenge uygun yaratılmıştır.

el-MUSAVVİR

Tasvîr eden, herşey'e bir şekil ve hususiyet veren...

Allah Teâlâ herşey'e bir sûret, bir özellik vermiştir. Herşey'in kendisine göre şekli, dıştan görünüşü vardır ki, başkalarına benzemez.

Meselâ: İnsanlar arasında tamamiyle birbirinin aynı iki insan yoktur.

Bundan daha garibi, parmak uçlarındaki çizgilerdir. Bu çizgiler, insanların sayısı kadar değişik gidiyor ve hiçbiri ötekine uymuyor. Şu halde insanın hiç taklit olunamayacak imzası, bastığı parmak izidir.

İşte bunlar, Allah Teâlâ'nın MUSAVVİR isminin tecellîleridir.

el-ĞAFFÂR

Mağfireti pek bol olan...

Gafr, örtmek ve sıyânet etmek (korumak) mânâsınadır. Allah mü'minlerin günahlarını örter. Dilediği kullarını da günahlardan sıyânet eder, korur. Bu, onlar için en büyük nimetlerden biridir.

el-KAHHÂR

Herşey'e, her istediğini yapacak surette galib ve hâkim...

Kahr, bir şey'e, onu hor ve hakîr kılacak veya mahv ve helâk edebilecek sûrette galib olmaktır. Allah Teâlâ Kahhâr'dır, her vechile üstün ve daima galibdir. Kuvvet ve kudretiyle her şey'i içinden ve dışından kuşatmıştır. Hiçbir şey O'nun bu ihâtasından dışarı çıkamaz. Ona karşı herşey'in boynu büküktür. Kahrına yerler, gökler dayanamaz. Kahr ile nice azıp sapmış ümmetleri ve milletleri mahv ve perişan etmiştir.

el-VEHHÂB

Çeşit çeşit nimetleri devamlı bağışlayıp duran...

Vehhâb kelimesi hibe kökünden gelmektedir. Hibe, "herhangi bir karşılık ve menfaat gözetmeden birine bir malı bağışlamak" mânasınadır. Vehhâb ise, "Her zaman, her yerde ve her şey'i çok çok ve bol bol veren ve karşılık beklemeyen" demektir.

er-REZZÂK

Yaratılmışlara, faydalanacakları şeyleri ihsân eden...

Rızık, Allah Teâlâ'nın bilhassa yaşayan mahlûkatına faydalanmalarını nasib ettiği her şeydir. Rızık yalnız yenilip içilecek şeylerden ibaret değildir. Kendisinden faydalanılan herşey'e rızık denir.

Maddî rızık, her türlü yiyecek ve içecek, giyilecek ve kullanılacak eşya, para, mücevher, çoluk-çocuk, vücudun çalışma kudreti, bilgi, mal-mülk, servet v.s. gibi şeylerdir.

Mânevî rızık ise, ruhun ve kalbin gıdası olan şeylerdir. Başta îman olmak üzere insanın mânevî hayatına ait bütün duygular ve o duyguların ihtiyacı olan şeyler, hep mânevî rızıktır.

el-FETTÂH

Her türlü müşkilleri açan ve kolaylaştıran...

Fettâh kelimesi, feth'den gelmektedir. Feth ise, "kapalı olan şey'i açmak" mânasınadır.

Kapalı bir şey'i açmak:

a. Maddî olur; bir kapıyı, bir kilidi açmak gibi.

b. Mânevî olur; kalbden tasaları, kederleri atıp gönlü açmak gibi.

Bitkilerin çiçek açması, tohum ve çekirdeklerin sünbül vermesi, rızık ve rahmet kapılarının açılması hep Fettâh ism-i şerifinin tecellîsindendir.

el-ALÎM

Her şey'i çok iyi bilen...

Allah, her şey'i tam mânasıyla bilir. Her şey'in, içini, dışını, inceliğini, açıklığını, önünü, sonunu, başlangıcını, bitimini çok iyi bilendir O. Olmuşları bildiği gibi, olacakları da aynı şekilde bilir. Onun için, olmuş - olacak, gizli - açık söz konusu değildir. Bunlar, insanlar hakkında geçerli olan mefhumlardır. İnsanların bilmesi nisbî ve ârızîdir. Allah'ın bilmesi ise, - bütün isim ve sıfatlarında olduğu gibi - zâtî'dir. Onun için O'nun bilmesinde dereceler bulunmaz.

el-KÂBID

Sıkan, daraltan...

el-BÂSIT

Açan, genişleten...

Bütün varlıklar Allah Teâlâ'nın kudret kabzasındadır. İstediği kulundan, ihsân ettiği servet ve sâmânı, evlâd ve iyâli, yahut hayat zevkini, gönül ferahlığını alıverir. O adam zenginken fakir olur, yahut evlâd acısına boğulur, yahut iç sıkıntısına, ıstırap ve huzursuzluk içine düşer.

İşte bu haller, Kâbıd isminin tecellileridir.

Allah, istediği kuluna da yepyeni bir hayat verir, neş'e verir, rızık bolluğu verir, bu da Bâsıt isminin tecelliyatıdır.

el-HÂFID

Yukarıdan aşağıya indiren, alçaltan...

Allah Teâlâ, istediği kulunu yukarıdan aşağı atıverir. Şan ve şeref sâhibi iken, rezîl ve rüsvây eder ve bu muamelesi çok defa, kendisini tanımıyan, emirlerini dinlemeyen âsiler, başkalarını beğenmiyen mütekebbirler ve hak, hukuk tanımayan zâlim zorbalar hakkında tecellî eder.

er-RÂFİ'

Yukarı kaldıran, yükselten...

Allah Teâlâ, istediği kulunu indirdiği gibi, istediği kulunu da yükseltir. Şan ve şeref verir. Bâzı gönülleri îman ve irfan ışığı ile parlatır, yüksek hakikatlardan haberdâr eder.

Allah'ın yükselttiği insanlar, çok defa melek huylu, tatlı dilli, insanların ayıplarını, kusurlarını örtüp eksiklerini tamamlayan; onlara malıyla, bedeniyle, bilgisiyle, nasihatiyle yardım eden nâzik, kibar insanlardır. Onlar bu istikametten ayrılmadıkça Allah da bu nimeti kendilerinden almaz.

el-MU'IZZ

İzzet veren, ağırlayan...

el-MÜZİLL

Zillete düşüren, hor ve hakîr eden...

İzzet ve zillet, birbirine zıd mânalardır. İzzet kelimesinde "şeref ve haysiyet", Zillet kelimesinde ise "alçaklık" mânası vardır.

Bunlar hep Allah Teâlâ'nın, mahlûkatı üzerindeki tasarrufları cümlesindendir.

es-SEMİ'

İyi işiten...

Allah Teâlâ işitir. Kalblerimizdeki sözleri ve işitilmek şânından olan her şey'i işitir. Mesafeler, onun işitmesine perde olamaz. Birini işitmesi, ötekilerini işitmesine mâni olmaz. Her hâdiseyi aynı derece açık olarak işitir.

el-BASÎR

İyi gören...

Allah Teâlâ herkesin gizli açık yaptığını ve yapacağını görüp durmaktadır. Karanlıklar O'nun görmesine mâni olamaz. Karanlık gibi, yakınlık - uzaklık, büyüklük - küçüklük gibi insanların görmelerine engel olan şeyler de O'nun görmesine mâni olmaz.

el-HAKEM

Hükmeden, hakkı yerine getiren...

Allah Teâlâ Hâkim'dir, her şey'in hükmünü O verir ve hükmünü eksiksiz icra eder. Hâkimlerin hâkimliğine, hükümdarların hükümdarlığına hüküm veren de ancak O'dur. O'nun hükmü olmadan hiçbir şey, hiçbir hâdise meydana gelemediği gibi, O'nun hükmünü bozacak, geri bıraktıracak, infazına mâni olacak hiçbir kuvvet, hiçbir hükûmet, hiçbir makam da yoktur.

el-ADL

Tam adâletli...

Adalet, zulmün zıddıdır. Zulüm kelimesinde; incitme, can yakma mânası vardır. Zulmetmiyerek herkese hakkını vermek ve her şey'i akıl ve mantığa, hikmet ve maslahata uygun olarak yapmak da adalet demektir.

Allah Teâlâ Âdil'dir. Zâlimleri sevmez. Zâlimlerle düşüp kalkanları ve hattâ sadece uzaktan onlara imrenenleri ve sevenleri de sevmez.

el-LÂTÎF

En ince işlerin bütün inceliklerini bilen, nasıl yapıldığına nüfuz edilemeyen en ince şeyleri yapan;

İnce ve sezilmez yollardan kullarına çeşitli faydalar ulaştıran...

Allah Teâlâ Lâtîf'dir. En ince şeyleri bilir. Çünkü onları yaratan O'dur. Nasıl yapıldığı bilinmiyen, gizli olan en ince şeyleri yapar.

el-HABÎR

Her şey'in iç yüzünden, gizli taraflarından haberdar olan...

En küçüğünden en büyüğüne kadar bütün eşya ve hâdiselerden Allah haberdardır. Onun haberi olmadan hiçbir hâdise cereyan etmez.

el-HALÎM

Hilm, suçluların cezasını vermeye gücü yetip dururken bunu yapmamak, onlar hakkında yumuşak davranmak ve cezalarını geriye bırakmaktır. Suçluyu cezalandırmağa iktidarı olmayana halîm denmez. Halîm, kudreti yettiği halde, bir hikmete binaen cezalandırmayana denir.

Allah Teâlâ Halîm'dir. Her günah işleyeni hemen cezalandırmaz. Hışım ve gazabda acele etmez, mühlet verir. Bu mühlet içinde yaptıklarına pişman olup tevbe edenleri afveder. Israr edenler hakkında, hüküm artık kendisine kalmıştır.

el-AZÎM

Bütün büyüklüklerin sâhibi...

Azamet, büyüklük mânasınadır. Hakikî büyüklük Allah'a mahsustur. Yerde, gökte, bütün varlık içinde mutlak ve ekmel büyüklük, ancak O'nundur ve herşey O'nun büyüklüğüne şâhiddir. Bu sıfatta da Allah'a herhangi bir denk bulunması muhaldir.

el-ĞAFÛR

Mağfireti çok...

Allah Teâlâ'nın mağfireti çoktur. Bir kulun kusuru ne kadar büyük ve çok olursa olsun onları örter, meydana çıkarıp da sâhibini rezîl etmez.

Kusurları insanların gözünden gizlediği gibi, melekût âlemi sâkinlerinin gözünden de gizler. İnsanların görmediği bâzı şeyleri melekût âlemi sâkinleri görürler. Gafûr ism-i şerîfi, kusurların onların gözünden de gizlenmesini ifade eder.

eş-ŞEKÛR

Kendi rızâsı için yapılan iyi işleri, daha ziyadesiyle karşılayan...

Şükür, iyiliği, iyilikle karşılamak demektir. Şükür, Allah Teâlâ'ya karşı kulun yapması gereken bir vazifesidir.

Şekûr ise, az tâat karşılığında çok büyük dereceler veren, sayılı günlerde yapılan amel karşılığında âhiret âleminde sonsuz nimetler lûtfeden demektir. Bu mânaya Allah'dan başka hakikî sâhip yoktur.

el-ALİYY

Her hususta, herşeyden yüce olan...

Allah Teâlâ yücedir, yüksektir.

Yüksekliğin hakikî mânası şudur:

1. Allah'tan daha üstün bir varlık düşünülmesi imkânsızdır.

2. Bir benzeri veya ortağı veya yardımcısı yoktur.

3. Şânına yaraşmayan her şeyden uzaktır.

4. Kudrette, bilgide, hükümde, iradede ve diğer bütün kemâl sıfatlarında üstündür. Şu halde Aliyy, her şey kendisinin dûnunda, emrinde ve hükmü altında olan Zât demektir.

el-KEBÎR

Büyüklükte kendisinden daha büyüğü düşünülemeyen...

Allah Teâlâ kibriyâ sâhibidir. Kibriyâ, zâtın kemâli demektir. Her bakımdan büyük, varlığının kemâline hudut yoktur. Bütün büyüklükler O'na mahsustur.

el-HAFÎZ

Yapılan işleri bütün tafsilâtıyla tutan, her şey'i belli vaktine kadar âfât ve belâlardan saklıyan...

Hıfz, korumak, demektir. Bu koruma iki şekilde olur.

Birincisi, varlıkların devamını sağlamak, muhafaza etmektir.

İkincisi, birbirlerine zıd olan şeylerin, yekdiğerlerine saldırmasını önlemek, birbirlerinin şerrinden onları korumaktır.

Allah her mahlûkuna, kendine zararlı olan şeyleri bilecek bir his ilham buyurmuştur. Bu Hafîz ism-i şerîfinin tecelliyatındandır. Bir hayvan kimyevî tahlil raporuna muhtaç olmadan kendine zararlı otları bilir ve onları yemez. Kulların amellerinin yazılması, zâyi olmaktan korunması da Hafîz isminin iktizasıdır. Bu bakımdan âhirette yeniden dirilme ve yaptıklarından hesaba çekilme ile Hafîz isminin yakından alâkası vardır.

el-MUKÎT

Her yaratılmışın azığını ve gıdasını tayin eden, azıkları beden ve kalblere gönderen...

Bu mânaya göre Mukît, Rezzak mânasınadır. Yalnız Mukît, Rezzâk'tan daha hususîdir. Rezzak, azık olanı da olmayanı da içine alır.

el-HASÎB

Herkesin hayatı boyunca yapıp ettiklerinin, bütün tafsilât ve teferruatiyle hesabını iyi bilen;

Her şey'e ve herkese her ihtiyacı için kâfi gelen...

Allah Teâlâ, neticesi hesapla bilinecek ne kadar miktar ve kemmiyet varsa hepsinin neticelerini hiçbir ameliyeye (işleme) muhtaç olmadan doğrudan doğruya ve apaçık bilir.

Allah Teâlâ, herkese her ihtiyacı için kâfidir. Bu kifâyet, O'nun varlığının devam ve kemâlini gösterir.

el-CELÎL

Celâdet, ululuk ve heybet sâhibi, celâl sıfatları ile muttasıf...

Celâdet ve ululuk, Allah'a mahsustur. Onun zâtı da büyük, sıfatları da büyüktür. Fakat bu büyüklük, cisimlerdeki gibi hacim veya yaşlılık itibarı ile değildir. Zamanla ölçülmez, mekânlara sığmaz.

el-KERÎM

Keremi, lütuf ve ihsânı bol...

Allah vaad ettiği zaman sözünü yerine getirir, verdiği zaman son derece bol verir, muktedirken afveder.

er-RAKÎB

Bütün varlıklar üzerinde gözcü, bütün işler murakabesi altında bulunan...

Bir şey'i koruyan ve devamlı kontrol altında bulundurana rakîb derler; bu da bilgi ve muhafaza ile olur.

Allah Teâlâ, bütün varlıkları her lâhza gözetip duran bir şâhid, bir nâzırdır. Hiçbir şey'i kaçırmaz. Her birini görür ve herkesin yaptığına göre karşılığını verir.

el-MÜCÎB

Kendine dua edip yalvaranların isteklerini işitip cevab veren, onları cevabsız bırakmayan...

Burada bir hususu iyi bilmek gerekir: Cevab vermek ayrıdır, kabûl etmek ayrıdır. Âyet-i kerîmede, Allah tarafından her duaya cevab verileceği va'dedilmiştir. Fakat kabûl edileceği va'dedilmemiştir. Zira kabûl edip etmemek Cenâb-ı Hakk'ın hikmetine bağlıdır. Hikmeti iktiza ederse istenenin aynını, aynı zamanda kabûl eder. Dilerse istenenin daha iyisini verir. Dilerse o duâyı âhiret için kabûl eder, dünyada neticesi görülmez. Dilerse de kulun menfaatine uygun olmadığı için hiç kabûl etmez.

el-VÂSİ'

Geniş ve müsaadekâr...

Allah'ın ilmi, rahmeti, kudreti, afv ve mağfireti geniştir ve her şey'i kaplamıştır. Allah'ın ilminden hiçbir şey gizlenemez, ikram ve ihsanına bir nihayet yoktur.

el-HAKÎM

Bütün işleri hikmetli...

Allah Hakîm'dir. Faydasız, boş ve tesadüfî bir işi yoktur. Her emir ve filinin her yönüyle sonsuz fayda ve maslahatları vardır. Her yarattığı mahlûk, her yaptığı iş bütün kâinat nizamı ile alâkalıdır. Kâinatın umumî nizamı ile tenâkuz teşkil eden hiçbir hâdise, bir mahlûk, bir iş yoktur.

el-VEDÛD

İyi kullarını seven, onları rahmet ve rızasına erdiren, sevilmeye ve dostluğu kazanılmaya biricik lâyık olan...

Vedûd'un iki mânası vardır: 1. Seven, 2. Sevilen.

Allah Teâlâ, kullarını çok sever, onları lütuf ve ihsanına garkeder. Sevilmeye lâyık ve müstehak olan da ancak O'dur.

el-MECÎD

Zâtı şerefli, ef'âli güzel olan, her türlü övgüye lâyık bulunan...

Bu ism-i şerîfin mânasında iki mühim unsur vardır:

Biri: Azamet ve kudretinden dolayı yaklaşılamaz olmak.

İkincisi: Yüksek huylarından, güzel işlerinden dolayı övülüp sevilmek...

el-BÂİS

Ölüleri diriltip kabirlerinden kaldıran; gönüllerde saklı olanları meydana çıkaran...

Allah Teâlâ insanları, onlar ölüp toprak olduktan sonra âhiret günü dirilterek kabirlerinden kaldıracak ve ruhları ile cesedleri birlikte olarak hesaplarını görecek, sonra da yine ruh ve cesedleri birlikte olarak mükâfat veya cezalarını verecektir.

eş-ŞEHÎD

Her zamanda hâdiselerin dış yüzünü bilen ve her yerde hâzır ve nâzır olan...

Allah, mutlak surette herşey'i bilmesi bakımından Alîm'dir. Hâdiselerin esrarını, iç yüzünü bilmesi yönünden Habîr'dir. Dış yüzünü bilmesi yönünden de Şehîd'dir.

eHAKKl-

Varlığı hiç değişmeden duran...

Hakk, varlığı hakikî bulunan zâtın ismidir. Yani, varlığı daima sâbittir. Allah Teâlâ'nın zâtı, yokluğu kabûl etmediği gibi, herhangi bir değişikliği de kabûl etmez. Hakikaten vâr olan yalnız Allah'tır.

el-VEKÎL

Usûlüne uygun şekilde, kendisine tevdi edilen işleri en güzel şekilde neticelendiren...

Kendisine iş ısmarlanan zâta vekîl denir. Allah Teâlâ en güzel ve en mükemmel vekîl'dir. İşlerin hepsini tedvîr, tedbîr ve idare eden O'dur. Fakat kendisi hiçbir işinde vekîle muhtaç değildir. Allah Teâlâ, kendisine tevekkül edenlerin işlerini en iyi neticeye ulaştırır.

el-KAVİYY

Çok kuvvetli...

el-METÎN

Çok sağlam...

Kuvvet, tam bir kudrete delâlet eder. Metânet ise, kuvvetin şiddetini ifade eder.

Allah'ın kuvveti de öteki sıfat ve isimleri gibi nâ-mütenâhîdir, tükenmez, gevşemez, hudut içine sığmaz, ölçüye gelmez. Allah'ın kudreti bahsinde zorluk - kolaylık söz konusu değildir. Bir yaprağı yaratmakla kâinatı yaratmak birdir.

Allah Teâlâ tam bir kuvvet sahibi olmak bakımından, Kaviyy, gücünün çok şiddetli olması bakımından Metîn'dir.

el-VELİYY

İyi kullarına dost olan, yardım eden...

Allah, sevdiği kullarının dostudur. Onlara yardım eder. Sıkıntılarını, darlıklarını kaldırır, ferahlık verir. İyi işlere muvaffak kılar. Her çeşit karanlıklardan kurtarır, nurlara çıkarır. Artık onlara korku ve hüzün yoktur. Herkesin korktuğu zaman, onlar korkmazlar.

el-HAMÎD

Ancak kendisine hamd ü senâ olunan, bütün varlığın diliyle biricik övülen, medhedilen...

Hamd; ihsan sâhibi büyüğü övmek, tâzim fikri ve teşekkür kasdiyle

medh ü senâ etmektir.

Her mevcûd, hâl diliyle olsun, kâl diliyle olsun, Allah Teâlâ'yı tesbih ve takdîs etmektedir. Bütün hamd ü senâlar O'na mahsustur. Hamd ve şükürle kendisine tâzim ve ibâdet olunacak veliyy-i nimet ancak O'dur.

el-MUHSÎ

Herşey'in sayısını bir bir bilen...

İlmi herşey'i ihâta eden ve herşey'in miktarını bilip eksiksiz tastamam sayabilen Allah'dır.

Allah Teâlâ, herşey'i olduğu gibi görür ve bilir, yani, bütün mevcûdatı toptan bir yığın hâlinde birbirinden seçilmez karışık bir şekilde değil; cinslerini, nev'ilerini, sınıflarını, ferdlerini, zerrelerini birer birer saymış gibi gayet açık görür ve bilir.

el-MÜBDİ'

Mahlûkatı maddesiz ve örneksiz olarak ilk baştan yaratan...

Mübdi, bir mânada îcad demektir. Muîd ism-i şerîfi de îcad mânasına gelir. İcadın bir benzeri daha evvel yaratılmış, meydana getirilmiş ise, iâde; değilse, yani, benzeri, maddesi olmayan yeni bir şey ise ibdâ denir.

el-MUÎD

Yaratılmışları yok ettikten sonra tekrar yaratan...

Herşey mukadder olan ömrünü tamamlayıp öldükten sonra, Allah'tan başka kimse kalmaz, fakat varken yok olan bu insanları âhiret günü Allah Teâlâ diriltip yeniden hayatlandırır, yeniden yaratır. Sonra da dünya hayatlarında yaptıkları işlerden hesaba çeker.

el-MUHYÎ

Hayat veren, can bağışlayan, sağlık veren...

Allah Teâlâ, cansız maddelere hayat ve can verir.

Her gün, her saat, her saniye yeryüzünde milyonlarca varlık hayat bulup dünyaya gelmektedir. Bütün bunlar, Allah'ın emr ü fermaniyle, yaratmasıyle ve müsaadesiyle olmaktadır. Allah yoğu var edip hayat verdiği gibi, ölüyü de tekrar canlandırabilir. Buna ihyâ, yani, diriltme denir. Hayatı hiç yoktan veren zâtın, ölülere yeniden hayat verip diriltmesi elbette son derece kolaydır.

el-MÜMÎT

Canlı bir mahlûkun ölümünü yaratan...

Allah, yarattığı her canlıya muayyen bir ömür takdîr etmiştir. Canlı varlıklar için ölüm mukadder ve muhakkaktır. Hayatı yaratan Allah olduğu gibi, ölümü yaratan da yine O'dur.

Ancak bu ölüm, yok oluş, hiçliğe gidiş değil, bil'akis fâni hayattan bâkî hayat geçiştir.

el-HAYY

Diri; her şey'i bilen ve her şey'e gücü yeten...

Hayy, diri demektir, bunun zıddına meyyit denir ki, ölü mânasına gelir.

Allah Teâlâ ölmez, daima hâzır ve nâzırdır. Yaşayan mahlûkatın hayatını veren de O'dur. O olmasaydı hayattan eser olmazdı. O daima fenâdan, zevalden, hatâdan münezzehtir. Her an Alîm, her an Habîr, her an Kadîr'dir.

el-KAYYÛM

Gökleri, yeri, her şey'i ayakta tutan...

Kayyûm, kâim'in mübalâğasıdır. "Her şey üzerinde kâim" demektir. Bunun mânası "Bir şey'in kıyâmı, yani, bir varlık sâhibi olarak durabilmesi neye bağlı ise, onu veren" demektir.

Allah Teâlâ, her şey'in mukadder olan vaktine kadar durması için sebeblerini ihsân etmiştir. Onun için herşey Hak ile kâimdir.

el-VÂCİD

Hiçbir şey'e ihtiyacı olmayan; istediğini, istediği vakit bulan. Kendisi için lüzumlu olan şeylerin hiç birinden mahrum olmayan...

Ulûhiyet sıfatları ve bunların kemâli hususunda kendisine gerekli olan herbir şey, şânı yüce olan Allah'ın zâtında mevcuddur.

el-MÂCİD

Kadr ü şânı büyük, kerem ve semâhati bol...

Allah Teâlâ'nın kendisiyle âşinalığı olan kullarına kerem ve semâhati ifadeye sığmaz, ölçüye gelmez. Meselâ: Onları temiz ahlâk sâhibi olmaya, iyi işler yapmaya muvaffak kılar da, sonra yaptıkları o güzel işleri, hâiz oldukları seçkin vasıfları sebebiyle onları över, sitayişlerde bulunur. Kusurlarını afveder, kötülüklerini mahveder.

el-VÂHİD

Tek...

Zâtında, sıfatlarında, işlerinde, isimlerinde, hükümlerinde asla

şerîki (ortağı) veya nazîri (benzeri) ve dengi bulunmayan...

es-SAMED

Hâcetlerin bitirilmesi, ızdırapların giderilmesi için tek merci', ihtiyaç ve dileklerde kendisine müracaat edilen, arzu ve bütün istekler kendisine sunulan...

Allah Teâlâ, her dileğin biricik merciidir. Yerde, gökte bütün hâcet sâhipleri yüzlerini O'na döndürmekte, gönüllerini O'na bağlamakta, el açarak yalvarmalarını O'na arzetmektedirler. Buna lâyık olan da yalnız O'dur.

el-KÂDİR

İstediğini, istediği gibi yapmağa gücü yeten...

Allah Teâlâ, kudretine bir ayna olmak üzere kâinatı yaratmıştır. Gök boşluğunun ölçülmesi mümkün olmayan genişliği içinde, akıllara hayret ve dehşet verecek derecede birbirlerine uzak mesafelerde milyarlarca güneşleri yandırmak... Fezalarda, sayısı belirsiz âlemleri birbirine çarpmadan koşturmak... Bir damla suyun içinde, birbirine temas etmeden hesapsız hayvanatı yüzdürmek Kâdir isminin tecelliyatındandır.

el-MUKTEDİR

Kuvvet ve kudret sâhipleri üzerinde istediği gibi tasarruf eden...

Allah Teâlâ her şey'e karşı mutlak ve ekmel surette Kâdirdir. Her şey'e kâdir olduğu içindir ki, dilediği şey'i yaratır ve isterse onda dilediği kadar kuvvet ve kudret de yaratır.

el-MUKADDİM

İstediğini ileri geçiren, öne alan...

Allah Teâlâ bütün mahlûkatı yaratmıştır. Fakat, ancak seçtiklerini ileri almıştır. İnsanların bâzısını dince, dünyaca bâzısı üzerine derece derece yükseltmiştir. Fakat bu yükseltme ve seçme, kulların kendi amelleri ile ona lâyık olmaları neticesinde olmuştur.

el-MUAHHİR

İstediğini geri koyan, arkaya bırakan...

Allah Teâlâ istediğini ileri, istediğini geri aldığı gibi, bâzan da kullarının teşebbüslerini, onların bekledikleri zamanda semerelendirmez, maksadlarını arkaya bırakır. Bunda birçok hikmetleri vardır. Bu hikmetleri araştırmalı, sezmeğe çalışmalıdır.

el-EVVELİ

Her varlıktan mukaddem olan, başlangıcı olmayan...

Allah Teâlâ bütün varlıklar üzerine mukaddem olup kendi varlığının evveli yoktur. Kendisi için asla başlangıç tasavvur olunamaz. Onun için Ona EVVEL demek, "ikincisi var" demek değildir. "Sâbık'ı, yani, kendisinden evvel bir varlık sâhibi yok" demektir.

el-ÂHİR

Sonu olmayan...

Herşey biter, helâk ve fenaya gider, ancak O kalır. Varlığının sonu yoktur. Evveliyetine bidayet olmadığı gibi, âhiriyetine nihayet yoktur. Onun için Ona "Âhir" demek, "Bir sâbık'ı yani, kendisinden evvel bir varlık sâhibi var" demek değildir. "Bir lâhıkı yok" demektir.

ez-ZÂHİR

Âşikâr olan, kat'î delillerle bilinen...

Allah Teâlâ'nın varlığı herşeyden âşikârdır. Gözümüzün gördüğü her manzara, kulağımızın işittiği her nağme, elimizin tuttuğu, dilimizin tattığı her şey, fikirlerimizin üzerine çalıştığı her mâna, hâsılı, gerek içimizde, gerek dışımızda şimdiye kadar anlayıp sezebildiğimiz her şey O'nun varlığına, birliğine, kemal sıfatlarına şâhiddir.

el-BÂTIN

Gizli olan; duyu organları ile idrâk edilemeyen...

Allah Teâlâ'nın varlığı hem âşikardır, hem gizlidir.

Âşikârdır, çünkü varlığını bildiren delil ve nişanları gözsüzler bile görmüş ve bu hakikatler hakikatı yüce varlığa, eşyanın umumî şehadetini sağırlar bile işitmiştir.

Gizlidir. Çünkü biz Onu künhüyle bilemeyiz. Amma varlığını kat'î surette biliriz.

el-VÂLÎ

Mahlûkatın işlerini yoluna koyan;

Bu muazzam kâinatı ve her an biten hâdisatı tek başına tedbîr ve idare eden...

Allah Teâlâ bütün varlığı idare eden, biricik ve en büyük vâlidir. Diğer vâliler ve hükümdarların idaresi, O'nun izni ve müsaadesi iledir. Ve onların velâyet ve idaresi, son derece nâkıstır.

Allah'ın velâyet ve tedbiri ise sınırsız, gerçek ve hakikîdir. Her şey emri ve iradesi altındadır. Herşey'i bilir. Ondan habersiz mülkünde hiçbir

şey cereyan etmez. Âdile mükâfatını, zâlime cezasını eksiksiz verir... Sebebler, O'nun icraat ve idaresinde yardımcı değil, sadece izzet ve haşmetini gösteren birer perdedirler. Hakikî te'sir, O'nun kudretindendir.

el-MÜTEÂLÎ

Yaratılmışlar hakkında aklın mümkün gördüğü her şeyden, her hal ve tavırdan pek yüce ve pek münezzeh...

Meselâ, bir zengin hakkında, "Bu adam yarın fakir düşebilir", denebilir ve adam da zenginken fakir olabilir. Fakat Allah Teâlâ hakkında, bu gibi ihtimallerin düşünülmesi mümkün değildir. O, her türlü noksanlık, eksiklik, zaaf, âcizlik, hatâ ve kusurdan münezzehtir. İsteyenler çoğaldıkça ihsanı artar, herkese hikmet ve iradesine göre verir. Verdikçe hazîneleri tükenmez...

el-BERR

Kulları hakkında kolaylık isteyen; iyilik ve bahşişi çok olan...

Allah Teâlâ kulları için daima kolaylık ve rahatlık ister, zorluk istemez, zorluk çıkaranları da sevmez. Yapılan kötülükleri bağışlar, örter. Bir iyiliğe en az 10 mükâfat verir. Kul gönlünden iyi bir şey geçirmişse, onu yapmamış olsa bile, yapmış gibi kabûl edip mükâfat verir. Aksine kötülükleri ise yapmadıkça cezalandırmaz.

et-TEVVÂB

Tevbeleri kabûl edip, günahları bağışlayan...

Bu ism-i şerîf, tevbe'nin mübalâğa sîgasıdır. Tevbenin asıl mânâsı dönmektir. Kulun isyan yolundan dönmesi demektir.

el-MÜNTEKIM

Suçluları, adaleti ile müstehak oldukları cezaya çarptıran...

Allah Teâlâ'nın intikamı vardır. Âsîlerin belini kıran, cânilerin hakkından gelen, taşkınlık yapan azgınlara hadlerini bildiren şübhesiz ki O'dur.

el-AFÜVV

Afvı çok...

Allah Teâlâ, günahları silen, onları hiç yokmuş gibi kabûl edendir.

Bu mânaya göre bu isim, Gafûr ismine yakındır. Ancak arada şu fark vardır: Gufran: Günahları örtüvermek demektir. Afv ise, günahları kökünden kazımaktır. Günahları kökünden kazımak, o şey'i örtmekten daha iyidir.

er-RAÛF

Çok re'fet ve şefkat sâhibi...

Mahlûkat içinde bilhassa insanlar için, Allah'ın inâyeti, kerem ve re'feti hiçbir ölçüye ve ifadeye sığmayacak kadar geniş ve büyüktür.

MÂLİKÜ'L-MÜLK

Allah Teâlâ mülkün hem sâhibi, hem hükümdârıdır. Mülkünde dilediği gibi tasarruf eder. Hiçbir kimsenin O'nun bu tasarrufuna itiraz ve tenkide hakkı yoktur... Dilediğine verir, dilediğinden alır. Mülkünde hiçbir ortağa ve yardımcıya ihtiyacı yoktur.

ZÜ'L-CELÂLİ ve'l-İKRÂM

Hem büyüklük sâhibi, hem fazl-ı kerem...

Celâl; büyüklük, ululuk mânasınadır. Büyüklük alâmeti olan ne kadar kemâlât varsa hepsi Allah'a mahsustur. Mahlûkattaki kemâlât, O'nun kemâlinin zayıf bir gölgesi ve işaretidir.

Allah Teâlâ aynı zamanda büyük bir fazl-ı kerem sâhibidir de... Mahlûkat üzerine akıp taşmakta olan sayıya gelmez, sınır kabûl etmez nimetler hep O'nun ihsanı ve ikrâmıdır. O nimetlerin zerresinde olsun hiç kimsenin hakkı yoktur.

el-MUKSİT

Bütün işlerini denk, birbirine uygun ve yerli yerinde yapan.

Mazlûma acıyıp zâlimin elinden kurtaran.

Allah Teâlâ en üstün bir adalet ve merhametin sâhibidir. Her işi birbirine denk ve lâyıktır. Zerre kadar da olsa haksızlığı tervic etmez. Kullarına muamelesi merhamet ve adalet üzeredir. Yapılmış olan hiçbir iyiliğin zerresini bile karşılıksız bırakmaz. İnsanların birbirlerine karşı işledikleri haksızlıkları da düzelterek hakkı yerine getirir.

el-CÂMİ'

İstediğini, istediği zaman, istediği yerde toplayan.

Birbirine benzeyen, benzemeyen ve zıd olan şeyleri bir araya getirip tutan...

Cem, dağınık şeyleri bir araya toplama demektir. Allah Teâlâ, vücudlarımızın çürüyerek suya, havaya, toprağa dağılmış zerrelerini tekrar birleştirecek, bedenlerimizi yeni baştan inşa edecektir.

Allah Teâlâ birbirine benzeyen şeyleri bir araya getirip topladığı gibi, birbirinden ayrı varlıkları da bir araya getirmektedir. Onların iç içe birlikte yaşamalarını te'min etmektedir. Sıcaklık ile soğukluk, kuruluk ile

nemlilik gibi birbirine zıd unsurları bir arada tutması da yine Allah'ın Câmi' isminin tecellisindendir.

el-GANİYY

Çok zengin ve her şeyden müstağnî...

Ganiy, hiçbir şey'e ihtiyacı olmayan, herşey yanında mevcud bulunduğu için hiçbir şekilde başkasına müracaat mecburiyetinde kalmayan zât demektir.

el-MUĞNÎ

İstediğini zengin eden...

Allah Teâlâ dilediğini zengin eder, ömür boyunca zengin olarak yaşatır. Dilediğini de ömür boyunca fakirlik içinde bırakır.

Bâzı kullarını zenginken fakir, bazılarını da fakirken zengin yapar.

"Kıyamet günü fakirlik ve zenginlik tartılmayacak; fakirliğe ne ölçüde sabredildiği, zenginliğe de ne ölçüde şükredilmiş olduğu hesab edilecek.

Mesele, çok fakir veya çok zengin olmak değil, çok sabretmek veya çok şükretmektir."

Yahya bin Muaz

el-MÂNİ'

Bir şey'in meydana gelmesine müsâade etmeyen...

İyiden ve kötüden pek çok arzularımız vardır ki biri bitmeden biri ortaya çıkar. Yaşadığımız müddetçe bunlar ne biter, ne de tükenir... Biz de bu arzularımızı elde etmek için çalışır dururuz. Her arzumuz bir takım sebeblere, sebebler de Mâni' ve Mu'tî olan Allah'ın emrine bağlıdır. Allah Teâlâ isteyenlerin isteklerini, dilerse verir; o zaman isteyenin tuttuğu sebebler çabucak meydana gelir. Mu'tî ism-i şerîfinin mânası budur. Allah Teâlâ bâzı isteklere de müsaade etmez. O zaman isteyenin yapıştığı sebebler kısır kalır, ne kadar çabalanırsa çabalansın netice vermez. Bu da Mâni' ism-i şerîfinin tecellîsidir.

Kullarının başına gelecek felâket ve musibetleri önlemek, geri çevirmek de yine Mâni' ism-i şerîfinin tecelliyatındandır.

ed-DÂRR

Elem ve zarar verici şeyleri yaratan...

en-NÂFİ'

Hayır ve menfaat verici şeyleri yaratan...

Menfaatları ve mazarratları, hayır ve şerleri yaratan Allah Teâlâ'dır. İnsana menfaat ve zararlar belli bâzı sebebler altında geliyorsa da, o sebebler o menfaat ve zararların sâhibi ve müessiri değil, birer perdesidir. Gerçekte zararın da faydanın da, hayrın da şerrin de yaratıcısı Allah'tır.

en-NÛR

Âlemleri nurlandıran; istediği sîmalara, zihinlere ve gönüllere *ûr yağdıran...

Bütün eşyayı aydınlatan *ûr, şübhesiz ki, Allah'ın zâtının *ûrundandır. Çünkü göklerin ve yerin *ûru O'dur.

Nasıl ki, güneşin aydınlattığı her zerre, güneşin varlığına bir delildir, kâinatın her zerresinde görünen aydınlık da, o aydınlığı yaratan varlığın mevcud olmasına bir delil teşkil etmektedir.

el-HÂDÎ

Hidayeti yaratan.

İstediği kulunu hayırlı ve kârlı yollara muvaffak kılan, muradına erdiren.

Her yarattığına, neye ihtiyacı varsa, ne yapması gerekiyorsa onu öğreten...

Hidâyet; Allah Teâlâ'nın lütuf ve keremiyle kullarına, sonu hayır ve saadet olacak isteklerin yollarını göstermesi veya o yola götürüp muradına erdirmesi demektir. Sadece hayır yolunu ve sebeblerini göstermeğe irşâd; neticeye erinceye kadar o yolda yürütmeye de tevfîk denir.

Hidâyetin karşılığı dalâlettir. Dalâlet, doğru yoldan bile bile veya iğfale kapılarak sapmak demektir. Hidâyetin neticesi îman, dalâletin neticesi îmansızlık ve küfürdür...

el-BEDÎ'

Örneksiz, misalsiz, acîb ve hayret verici âlemler îcad eden...

Zâtında, sıfatında, fiillerinde, emsâli görülmemiş olan...

Bedî', mübdî mânasınadır. Mübdî, ibdâ eden, yani örneği bulunmayan bir şey'i îcad eden demektir.

Allah herhangi bir kuluna peygamberlik veya velîlik vererek üstün kılmışsa, bu üstünlükle o kul, kendi zamanındaki sair insanlara nisbetle bedî' olmuştur. Bâzı âlimlere verilen Bediüzzaman lâkabı gibi. Bu tâbir, zamanının eşsiz, misilsiz âlimi mânasına gelmektedir.

el-BÂKÎ

Varlığının sonu olmayan...

Bu ism-i şerîf "varlığın devamını" bildiren bir kelimedir. Varlığın devamı, önü ve sonu olmamakladır. Önü olmamak mülâhazasıyla Allah Teâlâ'ya Kadîm, sonu olmamak mülahazasıyla Bâkî denir. Bu mânalara yakın Ezelî ve Ebedî ism-i şerifleri de vardır.

Allah Teâlâ'nın varlığı, devam bakımından zaman mefhumu içine girmez. Çünkü, zaman denilen şey, kâinatın yaratılmış olduğu andan itibaren sonsuzluğa doğru akışının derecelerini gösteren bir mefhumdur. Şu halde, zaman yaratılmışlar başlamıştır ve onlarla bitecektir. Kâinat yokken zaman da yoktu, fakat Allah Teâlâ vardı. Kâinat biter, zaman da biter, fakat Allah BÂKÎdir.

el-VÂRİS

Servetlerin geçici sâhipleri elleri boş olarak yokluğa döndükleri zaman servetlerin hakikî sâhibi...

Allah Teâlâ mülkün gerçek sâhibi olduğu gibi, gerçek vârisidir de. İnsanların mülk sâhibi olmaları geçici olduğu gibi, varislikleri de geçici ve muvakkattır. Mülkün gerçek vârisi, mülk sâhibi Allah'tır. Kıyâmet hengâmında bütün canlılar ölecek, bütün mülk tamamıyla O'na kalacaktır.

er-REŞÎD

Bütün işleri ezelî takdîrine göre yürütüp, bir nizam ve hikmet üzere âkıbetine ulaştıran;

Her şey'i yerli yerine koyan, en doğru şekilde nizama sokan...

Reşîd isminde iki mâna vardır:

1. Doğru ve selâmet yolu gösteren. Bu mânada Hâdî ismiyle eş mânaya gelir.

2. Hiçbir işi boş ve faydasız olmayan, hiçbir tedbîrinde yanılmayan, hiçbir takdîrinde hikmetsizlik bulunmayan zât mânasındadır.

es-SABÛR

Allah, bir işi, vakti gelmeden yapmak için acele etmez. Yapacağı işlere muayyen bir zaman koyar ve onları koyduğu kanunlara göre - zamanı gelince - icra eder. Önceden çizdiği zamandan, - bir tenbelin yaptığı gibi, - geciktirmez. Ve kezâ - bir acelecinin yaptığı gibi - zamanı gelmeden yapmağa kalkmaz. Bil'akis her şey'i, hangi zamanda yapılmasını takdîr buyurmuş ise, o zaman yapar.